Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından; Direnişi ve “Hürriyet”i çoğaltacağız!

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından; Direnişi ve “Hürriyet”i çoğaltacağız!



Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili son yazımı, “Seçimdi, sandıktı, cumhurbaşkanlığıydı, hepsi sizin olsun; ne demişti Enver Gökçe: Tek umudum duvardaki yazılarda.” cümlesiyle tamamlamıştım.

Çünkü biz aynı tarihlerde duvarlara “Hürriyet” yazmakla meşguldük.

Korkut Boratav’ın “Marx’ta seçim yorumları” başlıklı yazısında belirttiği gibi, “10 Ağustos bir seçim değil, III. Napoleon’unkine benzer bir halk oylaması idi.”

Biz Napoleon’unkine benzer bir seçim zaferi elde etmek isteyen Erdoğan’ın oyununa rıza göstermedik; elimize boyamızı fırçamızı aldık, duvarlara “Hürriyet” yazdık.

Tek tek bireylerin seçimlerde ne yapacağına ilişkin bir belirleme değildi bu. Meşru olmayan seçimi reddeden bir siyasetti. Biz onu yaptık, “Hürriyet” duvarını örmeye başladık.

Seçim denen yalanın, dolanın ortasında şiire sığındık yer yer. Turgut Uyar’ın müthiş dizelerini hatırlattık birbirimize: “Gülü çiğdemi bırak/ Sardunyayı, karidesi filan bırak/ Acıyı ve ölümleri bırak/ Oy pusulalarını ve seçimleri bırak/ Evet/ Seçimleri özellikle bırak/ Çünkü açlık çoğunluktadır.”

Çoğunlukta olan açlığın, etnik, dini ve mezhepsel kökene göre nasıl da bölündüğünü, tercihinin ağırlıkla bu bölünmeyi yansıttığını, İslam’ın toplumla kurulan ilişkide vaat haline getirildiğini, adayların değişik dozlarda İslam’ı kullandığını, seküler anlayışa en yakın duran adayın bile, “Devletin dini kalksın, Allah’ın dini rahatça yaşansın” demekte beis görmediği, Sünni İslam’ınegemenliğini ilan ettiği, Ermenilere hakaret etmenin Anadolu gericiliğinin desteğini almaya yettiği seçime kilitlenip kalmadık, işimize baktık.

İşimiz, “Hürriyet”i görünür kılmaktı. “Hürriyet”, antiemperyalizm, bağımsızlık ve gericilik karşıtlığı içermeyen seçim vaatlerine bir yanıttı.

Ne seçim döneminde söylenenler şaşırttı bizi ne de sonuçlar.

Gördük ki, her toplumsal, siyasal kesim mevcudiyetini, hassasiyetini koruyor. Çoğunluğun neden aç kaldığına dair gerçekler ve bu gerçekleri kökten değiştirmeye dönük siyaset, yani devrim, etkili olmadığı sürece makûs talihimiz değişmeyecek, insanlar etnik ve dini kökene bakarak tercihte bulunmaya devam edecek, dolayısıyla toplumsal katmanlar arasındaki geçişler sınırlı kalacak.

Gördük ki, Cumhurbaşkanlığı seçimi bir bütün olarak seküler aklın toplumsal yaşamdan tasfiye edilme tehlikesine işaret etti; sandıktan çıkan sonuç ise bu tasfiyenin “en yüksek mertebe” vasıtasıyla, yukardan, faşizan öğelerle sürdürüleceğini açığa çıkarttı.

Direniş ve “hürriyet” önümüzdeki günlerde önemli kavramlar olacak, bundan kuşku yok. Faşizme direnecek, yeni bir yaşam kurmak için “Hürriyet”e sarılacağız.

“Hürriyet” sadece bir yurt projesi mi?

“Hürriyet” ne büyülü bir sözcük. Küçücük bir projeye adını vermekle sınırlı değil anlamı, filizlenmeyi, kök salmayı çağrıştırıyor. Israrı, inatçılığı, yoktan var etme azmini ve ille de dayanışmayı anlatıyor.

Seçimi sonuçlarının karşına “Hürriyet”le çıkmanın, seçim değerlendirmesini “Hürriyet” odaklı yapmanın siyaseten ve vicdanen verdiği huzur, aynı zamanda “Hürriyet”i çoğaltmanın da vaadi sayılmalı.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylar ne vaat etti, neler söyledi, nasıl oldu da o kadar oy aldılar, herkes kendine göre yorumlar ama bizim vaadimiz de budur, bir köşeye not alın: “Hürriyet”i çoğaltacağız.

Bir taraftan İslam’ın otoriter yüzünü, “kibar” yüzüyle alt etme hayalleri kurulurken, diğer taraftan Halkevleri Vakfı ile Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı öğrenci yurdu açmak için çoktan işe koyulmuştu. Yurt Eylül’de açılıyor, ilk kayıtlar alındı bile.

Yurt için Dikmen’in seçilmiş olması güzel; Dikmen Haziran isyanının simge semtlerinden biridir.

Yurt için “Hürriyet” isminin seçilmiş olması anlamlı; hürriyet bizim vaadimizdir.

Yurt için dayanışma ilişkisinin hayata geçirilmesi müthiş; dayanışma bizim tek dayanak noktamızdır.

Seçim sonuçlarının yarattığı karamsarlıktan kurtulmak için bir sebep aranıyorsa, sebep “Hürriyet”tir.

Arkasında sermayenin, kamu olanaklarının, cemaatçilerin, siyasal İslamcıların olmadığı bir projeye destek vermek, “niye bizim yok” serzenişine son vermekle kalmayacak, solun toplumsallaşmasının izleyeceği rotayı belirginleştirecektir.

Rotamız şudur: Faşizme direnecek, “Hürriyet”i çoğaltacağız.

Biz; çocuklarını sermayenin kâr hırsına, cemaatlerin köhne zihniyetine, devletin yasakçı anlayışına teslim etmek istemeyenler; sayımızın azlığına, düşmanın çokluğuna bakmadan…

inonualpat@gmail.com